Tarihin derinliklerinin izlerini taşıyan, pek çok kültürün kesiştiği bir şehir. Yapılan bazı yanlışlar sebebiyle olumsuz bir imaja sahip olan ve asla bu imajı hak etmeyen bir şehir Diyarbakır. Nitekim yapılan bir araştırmaya göre, şehir hakkında olumsuz düşüncelerle şehre gelenlerden % 78’in bu kanaati kısa zamanda değişiyormuş.
Her yıl mutad olarak yapılan İlahiyat Fakülteleri dekanlar toplantısının 18.cisi 6-8 Nisan tarihlerinde Diyarbakır’da gerçekleştirildi. Sayıları 65’i bulan İlahiyat Fakültelerinden elliye kadar dekanın katıldığı toplantı, Diyanet İşleri Başkanı, Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı, Din Öğretimi Genel Müdürü, YÖK Başkan Vekili ve Dicle Üniversitesi Rektörünün de konuşmacı olarak katıldığı bir mini sempozyumla başladı. Sempozyum, Dünyada ve Bölgemizde Sosyal Barışın Oluşmasında Dinin ve İlahiyat Fakültelerinin Rolü ile ilgiliydi. Bölgenin ve dünyanın barışa susadığı şu günlerde son derece önemli ve anlamlı sunumlar yapıldı.
Açılışta yapılan konuşmalardan bazı cümleleri sizlerle paylaşmayı uygun gördük. Toplantılardan notlarımıza yansıyan bazı cümleler şöyleydi:
Tarihî ve kültürel pek çok zenginlik ve güzelliğe sahip olan Peygamberler ve Nebiler şehri Diyarbakır, insanımız tarafından doğru ve iyi tanınmamaktadır. Bu yanlış imajın silinmesi için herkese görev düşmektedir.
Sosyal barışın tesisinde, ülkemizin en ücra köşelerine kadar ulaşan diyanet ve ilahiyatçıların rolü çok büyüktür. Diyanet ve İlahiyat mensupları bu sorumluluklarının bilincinde olmalı ve bunun hakkını vermelidirler.
Bundan on yıl öncesinde yirmi kadar İlahiyat Fakültesinin yıllık kontenjanı 700’e kadar düşmüştü. Bugün İlahiyat Fakültelerinin sayısı 65’i bulmuş, yıllık alınan öğrenci sayısı ise yedi binleri aşarak, yüzde binlerin üzerinde bir artış sağlanmıştır. Öğrenci sayısının azaldığı dönemlerde, kalite artmamış, tam aksine azalmıştır. Zira eğitim rekabet ortamı isteyen bir süreçtir.
2011 yılı itibarıyla öğrenciye düşen öğretim elamanı sayısı bakımından İlahiyat Fakülteleri iyiler arasında bulunmaktadır. Dünyamızda Türk Din Eğitimine ilgi hızla artarken, ülkemizde çeşitli alanlarda yapılan son değişikliklerle ilahiyat mezunu yetişmiş eleman ihtiyacı da hızla artmıştır.
Günümüz dünyasında bilim, ticarî bir meta haline dönüştürülmüştür. Doğru olan ise bilimi ticarî bir meta olmaktan çıkarıp, ahlakî bir değer olarak insanlığın hayrına ve yararına sunmaktır.
Din eğitimini Türkiye kadar tartışan, Dünyada ve İslam Coğrafyasında başka bir ülke bulunmamaktadır. Bu tartışmaların iyi tarafı, Türk Din Eğitiminin gelişmesine ve iyi bir yere gelmesine vesile olmasıdır. Bugün dünyada pek çok ülke, bu modeli izlemekte ve onu kendi ülkesine taşıma çabası içerisine girmektedir. Bu yüzden bizim, donanımlı din eğitimi almış insanlarımızla dünyaya sunacağımız ve taşıyacağımız pek çok güzellik bulunmaktadır.
Ülkemizde1945’lere kadar din eğitimi olmadan da yolumuza devam etmeye yönelik sakat bir anlayış uygulamaya konmuş, ancak bu anlayış kısa sürede iflas etmiştir. Bu tarihten itibaren bu anlayışın sahibi tek parti döneminde bile, partinin kongreleri, birer din eğitimi sempozyumlarına dönmüştür, din eğitimi ile ilgili pek çok tartışmalara sahne olmuştur. Çünkü halkının tamamına yakını Müslüman olan bu ülkede, cenaze yıkayacak kimse kalmamıştır.
1949 da ilk ve tek İlahiyat Fakültesi Ankara’da açılmış, ancak bu fakültede akademik düzeyde din eğitimi verecek ilim adamı bulunamadığından Bosna’dan, Fas’tan ve Almanya’dan getirilen ilim adamlarıyla işe başlanmak zorunda kalınmıştır. O dönemlerde Temel İslam Bilimleri disiplinleri olan Tefsir, Hadis, fıkıh ilimlerinin isimlerinin kullanılıp kullanılmaması bile tartışılmıştır.
Çağdaş Arapça’da toplayan anlamına câmia denen üniversite, fakültelerde üretilen bilgilerin aktığı bir ilim havuzudur. Bu havuz, İlahiyat kanalı olmadan eksik kalacaktır. Bu bakımdan her üniversite bünyesinde bir ilahiyat fakültesinin açılması asla yadırganmamalıdır. Çünkü fen bilimleri, sosyal bilimlerle işbirliği yaparsa daha anlamlı ve olacak, insanlığa daha yararlı şeyler sunacaktır.
Bir takım eksikliklerine rağmen, Türkiye İlahiyat Fakülteleri pek çok bakımdan iyi bir noktadır. Bu iyilik ve güzelliklerin artırılarak devam etmesi kaçınılmazdır.
Hüküm ve hikmet, aynı kökten türeyen iki temel İslamî kavramdır. Bunlardan ilki siyasî yönü, ikincisi ise felsefi yönü temsil eder. Türkiye’de din eğitimi hikmet merkezli yapılmaktadır, olması gereken de budur. Zira bugün dünyamızı kasıp kavuran İslam Fobisine karşı duracak en etkili yöntem hikmet merkezli ilim adamlarını yetiştiren yöntemdir.
Dünya İslam Üniversiteleri/fakültelerinden seçkin ilim adamlarının katılacağı Dünyada Sosyal Barışın sağlanmasıyla ilgili geniş katılımlı sempozyumlar yapılmalıdır. Kültürümüzde İslâm âlimleri, çağın ilerisinde yürürler, çağ ve gidişat onları takip ederdi. Bugün ise, ilim adamlarımız çağın gerisinde yürümektedirler. Bu ise ilim adına bir üzüntü verici bir durumdur.
Din eğitimini, kimliği inşa eden etkin bir unsura dönüştürmeliyiz. Cehalet, yanlış ve eksik bilgi ve yorumlarla kimlik inşa edilemez.
Dünya ve Türkiye’deki gelişmeler, İlahiyat Fakülteleri ve Diyanet İşleri Başkanlığının önüne çok önemli fırsatlar koymuştur, bu fırsatların çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir.
Toplantı İlahiyat Fakültelerinin iç sorunlarının tartışıldığı oturumlarla devam etti. Emeği geçen herkese teşekkürler.